Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







26 Temmuz 2012 Perşembe

BENİ KÖYÜMÜN SULARINDA YIKASINLAR!

4 kasım 2009'da toplumda yükselen ötekileştirme üzerine şöyle yazmışım:
Bizler ve onlar! Çok tipik bir ötekileştirme, başkalaştırma ve kimlik yoğurma... Devletlerin kimlik tanımı için öngördükleri en temel kural ne milletdir, ne dildir ne de dindir, en temel kimlik oluşturma süreci düşman yaratma ve o düşman üzerinden kendini kurgulamadır. Onlar Hristiyan, biz Müslüman, Onlar Rum, biz Türk,
Onlar Dindar, biz değil Onlar Milliyetci, biz akılcı, Onlar tanınmış, biz değil, Onlar politik, biz değil, Onlar kaba, biz kibar, Onlar zengin, biz fakir, Onlar kötü ve biz iyi… Bunun gibi bir sürü örnekle doludur her hikaye, Türkler asla eziyet etmez, herkese iyi ve nazik davranır, feth ettikleri ülkelere karşı hoşgörülü ve önyargısızdırlar vs… Sonra birden “Dersim” çıkar alabora oluruz… O kadar çok içimize işlemiş ki ötekileştirme, buraya gelip yerleşenlere karşı da bir kimlik kaygısı ve biraz da sahte romantizme kaçan “Kıbrıslılık”’la kendimizi onlardan başkalaştırıyoruz. Mikro millietçiliğin de babasını yapıyoruz… Onlar pis, biz temiz Onlar konuşmayı bilmez, biz çok iyi konuşuruz, Onlar fellah, biz düzeyli, Onlar gaco, biz medeni, Onlar dinci, biz değil, Onlar fakir, biz zengin, Onlar çok, biz az! Çok tehlikeli bir ırkçı yönelime doğru ilerliyoruz, politik temelli argümanlardan yola çıkarak, sosyal tahribatlara yol açabilecek bir nasyonel zırh bürünüyoruz ki bu çok ama çok tehlikleli, hem bugün için hem de ilerisi için. Toplum olarak bilimsel temelden uzak ve tamamen refleksel hareketler yapıyoruz. Gerçekte sebep-sonuç ilişkilerinin derinlemesine analizini yapmadan reflekse döndürüyoruz ve inanın çoğu zaman da yanılıyoruz. Bu salt Kıbrıs- Türkiyeli, Türk-Rum meselesi olarak değil, hayatın her alanda kamplaşmanın ve doğruyu tartışarak bulabilmenin yerine zıtlık ve varoluşdan farklılık noktasına çekiyoruz ki, bu tartışmalar sonu bizi doğruya değil, üzüntüye ve kedere doğru sürüklüyor. O kadar çok karşımızdakine son çekeceğimiz silahı başta çekip tekrar yerine koyuyoruz ki, kendi katmanımızdan olmayanlar sizin neden başta silah çektiğinizi neden sonra aniden bıraktığınızı anlayamıyor. Sempatik sandığımız bir çok fiilin aslında ne kadar yanlış olduğunu farkedemiyoruz bile… Toplum kendini bitmiş hissediyor ve buna karşı bir koruma kalkanı geliştirmiş, o kalkan da sadece “laf” aslında. “Bittik, tükeniyoruz, kaç kişi kaldık, yeycekler bizi”, söylemlerini de karşıdaki toplumla bir işbirliği sürecine gireleceğinde de yine aynı tarzda söylemlerle besliyor, büyütüyor ve reddedişci bir ruha büründürüyoruz. Bilimsel temelde tartışmaya çalışanları da “başka kampın” savunucuları ve mutlaka altında “politik bir temel” yatıyor suçlamasıyla bertaraf ediyoruz… Az biraz daha becerikli bir toplum olsak Josef Mengele’nin* ari ırk yaratma projesine buralarda gireşeceğiz girişmesine de, ona da potansiyelimiz yetmiyor. Durup düşünmekte fayda var böyle laf kalabalığı ile kültür korunmuyor, kimi seçtiğinizden, bu topraklarda kök salmak için ne yaptığınızdan, kültürünüzü yaşatmak adına hangi eforu sarf ettiğinizden, köklerinizi bilimsel olarak incelemeden ve kültürümüzü korumaya yönelilk daha bir çok çalışma yapmadan sadece lafla bir noktaya varamayız. Hatta nüfüs politikalarına karşı çıkıp çıkıp, sonra seçimlerimizi de yanlış yapmak daha da vahim bir durum. Tabi seçimi doğru yapıp sonra onların sizleri yanıltması daha da vahim… İşimiz eski bir arabesk şarkı gibi “beni köyümün sularında yıkasınlara dönmeden”, iflah olmak için önce çalışmalı, sonra laf üretmeliyiz.
 *JOSEF MENGELE KİMDİR "Ölüm meleği" olarak bilinen Josef Mengele Nazi toplama kampı Auschwitz-Birkenau`da yaptığı acı verici ölümcül deneylerle tanınıyor. Saf Alman ırkını yaratmak için uygulanacak testlerin kobaylığını, toplama kamplarındaki esirler üzerinde yaptı. Cermen soyundan gelen ari ırktan doğan çocukların gözlerinin başka bir renk olması durumunda, bunları mavi yapabilmek için deneyler yapıyor ve bunların sonucunda elde ettiği sıvıları esirlerin göz bebeklerine şırınga ile enjekte ediyordu.

1 yorum:

  1. Ağam sen o kelimeyi kullanmamaya özen göstermişsin ancak Kıbrıs'ta yaseminler bile buram buram faşizm kokuyor...

    YanıtlaSil