Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







14 Şubat 2014 Cuma

‘Ortak Metin’ ve ‘Müzakere Süreci’

Kıbrıs Sorunu’nda 50 yıllık belirsizliği sonlandırması açısından büyük bir kesimin umutla beklediği müzakere sürecine, en nihayet 2 yıllık aranın ardından, uzlaşılan (uzlaştırtılan) ortak metin üzerinden yeniden başlandı.
Metin, özü itibarı ile bugüne kadar BM tarafından sunulan veya çeşitli zamanlarda liderlerin ortak açıklamalarla deklare ettikleri kapsama, büyük bir derinlik sağlayan, onlardan farklılaşan bir metin değil. Metin; özü itibarı ile müzakerelerin hangi esaslar üzerinde yüreyeceğini net bir şekilde belgeleyen, asla SOYUT olmayan, SOMUT bir çerçeve niteliğinde ama bu çerçevenin ötesine de geçmemektedir. Her kesimin de belirttiği gibi ; bu bir nihai antlaşma değil, ona ulaşılabilecek bir ilk adım bir fihrist özelliği taşımaktadır. Çok sıkça birçok kamu paylaşımında belirttiğim üzere metin üzerinde 3. tarafların arabulucu olarak devreye girmesi biraz  gecikse de birçokları için hezeyan yaratan bu durum benim açımdan aslında beklenen idi.
Metinde aslında önemli iki detay var ve bu detaylar içerisinde, kanımca, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun belgeyi ‘soyut’ olarak değerlendirmesine  yol açan, içerisinde tek egemenlik ve tek vatandaşlıkla ilgili bölümün son cümlesine dikkat çekmek isterim. “BM Şartı çerçevesinde tüm Birleşmiş Milletler üyelerince yararlanılan egemenlik şeklinde tanımlanmış tek egemenliğe sahip olacak ve (bu egemenlik) Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler’den eşit olarak neşet edecektir.” Bazı analistler, ‘BM üyelerince yararlanılan egemenlik’ kavramından dolayı, Garanti Sistemi’nin geçerliliğini yitireceğini söylemektedirler. Esasında, ayrı bir uluslararası sözleşme ve dolayısı ile ayrı bir uluslararası hukuk olan Garantilerin nasıl ortadan kalkabileceğinin şartları, uluslararası hukukta mevcuttur ve bu cümlenin buna yol açabileceğini düşünmemekteyim.
Garantilerin kalkması veya kalkmaması zaten ayrı bir gündem olacaktır. Ama, taraf olan ilgili devletlerin  tümünün, yeni bir düzenlemeyle bunu mümkün kılacakları, ya da, yeni oluşturulacak antlaşmanın, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırması gerekmektedir. Bunun da ancak, (Annan Planı’ndan çıkardığımız derslere dönüp baktığımızda) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başkalaşması halinde gerçekleşeceği açıktır, bu durumda uluslararası sözleşmelerin tümü geçerliliklerini koruyacaktır.
Çok Vitesli Müzakere Süreci
Metinin önemli olarak adleddiğim ikinci yanı ise güven artırıcı önlemlere verilen özel önemdir. Bu da bizi süreç içerisinde “çok vitesli” bir müzakere ortamına sokma ihtimalini yükseltmektedir. Bununla ilgili  bazı tesbitlerimi zaten yazının bundan sonraki evrelerinde paylaşmaya çalışacağım.
Yukarıda bahsettiklerimiz esasında olayın teknik kısmıdır ve teknik kısımlarla ilişkili olarak, konuyu takip edenler açısından, bilinmeyen bir şey yoktur, herşey açıktır. Metin ortadadır, sürecin nasıl cerayan edeceği bu çerçevede belirlenmiştir… uluslarası aktörlerin aldıkları pozisyonlar…Türkiye’nin yeni Ortadoğu dizaynında konumlandığı/konumlandırılacağı yer…Kıbrıs ve İsrail’in doğal gaz ve petrol rezerveleri ile ilişkisi..Yani, toplumlar için, bilinmeyen ve merak uyandıran siyasetin ta kendisidir. Metnin tarafımıza ayrıca belirtmediği ama her iki tarafı da ne mutlu ne mutsuz eden bir diğer saptaması da görüşmelerin belli bir yapılandırma içerisinde cerayan edeceğidir. Zaman tahditlenlerine karşı çıkanların da kendine pay çıkarabileceği ama zaman limiti konusunda ısrar eden  Türk tarafı açısından ise yapısallığı buna dayandırabileceği bir ortam yaratılmıştır. Her iki tarafın müzakerecisi sanırım bunun altını doldurmak için ilk mücadeleyi vereceklerdir.
Uluslararası selamlamalar
Facebook’ta doğum günü kutlar gibi, uluslararası aktörlerin neredeyse tümü, başlayan görüşme sürecini selamladı, aralarından ABD oldukça  başkalaştı, doğrudan Güven Artırıcı Önlemler bakımından Maraş’ı işaret etti.  Bunun, müzakerelerin  nasıl seyredeceğini bize göstermesi bakımından da oldukça anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Bu satırların yazarı olarak, bir çok televizyon programında görüşümü ifade ederken, kapsamlı çözüme doğru gidişte ara formüllerin, hem Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların ortak çıkarları, hem de uluslararası aktörlerin çıkarları doğrultusunda gerçekleşme ihtimali üzerinde önemle durmuştum, halen de durmaktayım. Müzakere süreci içerisinde bazı ara antlaşmalar  gündeme gelebilir, bunların başında ise Maraş, Mağusa Limanı ile ilgili yeni düzenleme ve Lefkoşa Havaalanı’na ilişkin bazı gelişmeler yaşanabilir. Bunlar pek tabii ki bir hipotez.

Müzakereci Kudret Özersay
Dönemin en kritik noktalarından biri de, Kıbrıs Türk tarafı adına müzakereci olarak Sn. Kudret Özersay’ın atanması olarak gösterilebilir. 2 yıl önce, sivil toplum oluşumu ve söylemleri dolayısı ile Cumhurbaşkanlığı ile yollarını ayıran Özersay, sürece yeniden monte edildi. Bu Cumhurbaşkanı’nın bir hamlesi mi, yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hamlesi mi, bilinmez ama, bana kalırsa Sn. Eroğlu, Türkiye’yi iyi okudu ve Türkiye’nin güvenebileceği bir kişiyi, kendi pozisyonunu güçlendirebilmek adına yeniden görevlendirdi. Aksi halde, çok yüksek oranda süreç içerisinde Sn. Özdil Nami daha belirleyici bir rol oynayabilecek ve Türkiye’de bu yönde bir tavır ortaya koyabilecekti. Sn. Eroğlu, bu hamlesi ile  bir taşla birkaç kuş vurabilmeyi başarmıştır.
Bugün çözüm güçleri açısından değerlendirilmesi gereken konu, X veya Y’nin hangi pozisyonda bulunduğundan öte, o pozisyonda nasıl ve ne yönde hareket edeceğidir. Ayrıca, mümkün olan en geniş fikirsel yeterlilikte, insanların bu süreçte aktif rol oynayabilmesinin yolu açılmalıdır. Bu Sn. Nami ve Sn. Özersay’ın birbirlerini  ötekileştirmeden gerçekleştirmek zorunda oldukları bir çoğulculuk görevidir.Ayrıca çözüm perspektifini geniş tutma bakımından, farklı siyasi aktörlerin müzakere heyetine doğrudan katkı yapmalarının yolu açılmalı, karşılıklı etkileşim başarılabilmelidir.
Bir sonraki yazımda, ‘Bu kez Çözüm olur mu? Farklı ne var? Uluslararası aktörler neden çok istekli? Sivil Toplum ve paydaşlar sürece nasıl müdahil olmalı?’ ve siyasi arenanın bütününe ilişkin değerlendirmeler yapmaya çalışacağım…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder