Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







10 Kasım 2010 Çarşamba

Hıçkırarak dinlediğim adam, Ahmet!

Seninle tanışmam yanılmıyorsam ortaokula geçerken oldu. Abimin o zamanlar lüks sayılabilecek bir müzik setinde kulaklıkları takarak geçirdiğim bir yaz mevsiminde vurulmuştum şarkılarındaki sözlere.
Daha ne Kürt bilirdim, ne de Kürtlerin ezilmişliğini, bir tek Türk vardı, bir de coğrafi konum...
Anlam vermeye çalışarak geçirdim bir çok şeyi, hatırlamıyorum sormuşsaydım eğer abime “Bu Ahmet Kaya kim ki” diye. Ne de onun bana cevap verdiğini...O zamanlar abime bizimkilerden gizli Silk Cut Mor getirmek benim için en önemli görevdi belki de.  
Daniş’le bir yazı bizim için  önemli oyun aktiviteleri ve Ahmet Kaya dinleyerek geçirdiğimizi hatırlarım iyice. Sonra felsefesini anlamaya, ona bazen isyan ederken, bazense neredeyimi bulmaya çalışırken hep Ahmet Kaya vardı, belkide birilerinin yokluğu Ahmet Kaya ile doldurulmaya çalışılıyordu.
Üniversite yıllarımda Ferhat’ın barı gelir aklıma...Özgür’le, Ferhat barın anahtarını ikimize verdiğinde, tüm Ahmet Kaya şarkılarını dinleyip, alkolün ayak parmaklarımda dolaşan kana kadar işlediği bir seansta hıçkıra hıçkıra ağlayarak dinlediğim o adam... Sonra birden Bediz’de buluvermiştik kendimizi... Çağlayan parkında Naim’le bir anlamsız öğleden sonra içip yerlere düşüp ağladığım gibi...
Deprem günü saatlerinde ona çatal atanlara, bıçak atasım vardı, hurafe hikayelere öfkelenmelerim de artık bir yüzeysel bakış açısından çıkmak gerektiğini göstermişti hepimize. Tekel 2000 cigarasının içine Malboro koyup da içtiği hikayeleri, yok dağdaki örgütle olan bağlarının boyutu, sanki dağdaki örgütle bağı olmayan Kürt varmış gibi...
Liverpool’da odamda, içime sancılar girdiği anların isyanıydın sen, kimse sözlerini anlasın istemezdim, Liverpool’daki mahremimdin...
Sonra mücadele arkadaşlarımla paylaştığım Ahmet vardı, düzene karşı, şerfsizlere karşı yazılmış “başkaldıryorum” parçasını nasıl seçim şarkısı yapıp içinden “pezevenk” kelimesini çıkartabilirizi düşünmüştük, halbuki pezevengin başka adımı var...Bertan’la dinler dururduk. Atıf hep ihtiyatlıydı...
Sonra Leh diyarlarında kalbinde Ahmet sevgisi olan kardeşimle paylaştım Ahmet’i. Daha felsefik bir boyutda yaşadık, daha Kürt kimliğiyle yaşadık, Kürt halkının özgürlük ve başkaldırısyla andım hep onu...
Ahmet Kaya, mücadele ruhunu enjekte eden sözlerin yazarıdır...Ahmet siperden sipere ateş tokuşturandır, başkaldırının farkındalığıdır, sevgi ve aşkın mücadelemizdeki  yerinin belirleyicisidir. Avcunu son bir defa ağlamadan tutmak istemektir Ahmet...  
Ahmet Kaya benim yitik değerim yerine koyduğum “o andır”. Ahmet Kaya kendimi ifade edemediğim zamanların sözüdür. Sokakların kuşatıldığı zaman yağmurda bir militandır, ve o vakit geldiğinde terkedendir. Gençliğimiz korsan yürüyüşlerde ve eylemlerde geçtiyse senin payın yokmudur? ya da sarıldığım onsuzluğun? Yüzümü dağlara döndürmek ve saçlarımı rüzgara bırakıp, kıyasıya vuruşup dönemezsek affedilecek bir sevgiliye sığınmayı istemek, ve gittiğinde yaşadığın bencilliğin kamuflajıdır da...
Hurriyet birinci sözü değil mi kitapların, o kitapları baştan yazmak gerek Ahmet...
Ve sen kendine iyi bak bizi düşünme, nasıl olursa su akar yolunu bulur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder