Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







22 Kasım 2010 Pazartesi

İNSANI EVDE BIRAKTIK

Biliyor zannediyoruz hayatı ama bilmiyoruz gerçekte, anlıyormuş gibi yapıyoruz sadece, hani derste hoca anlatır da aslında siz anlamamışınızdır, çünkü o anlattığı konuyu hatim etmiştir ama sizin 1,5 dakikada anlamanızı bekler, hayal! Çözdüm derken yeniden başlarsınız...Gerçek mi kurgu mu?
Gerçek ve düş arasında kaybolduğunuz zamanlarda, düşlerin kaçının gerçek olduğu, kaç rüyanın aslında rüya olmadığını ve gerçeğin de aslında yaratılmış bir dünya olduğunu ve yaratılmışın da sizin gerçeğiniz olduğunu kavramak mı olduğunu hep sorgularsınız...Sanki cevabı varmış gibi...İşin aslı nasıl istersenizdir...
Dokunduğunda donacağınız şeyler rüyamıydı? Yoksa dokunduğunuzda dondurduğunuz herşey midir hayat, yani Ahmet Kaya “dokunsan donacağım” dediğinde midir gerçek? yoksa “dondurulamayacağınızı, dondurlamayacağını” bilerek dokunma demek midir bu söz...
Birey mutluluk arayışlarına devam eder, ne önemi vardır ki “diğerlerinin” ama mutlu etmek ve mutlu olmak arasında kendi mutluluğunu yaratıyorsa birey, kurgulanmış bir dünyanın tam da esiri olmuş demektir. Mutlu ederek mutlu olunsaydı, “palyoçalar” en mutlu insanlar olarak ölürlerdi...
Hayır duasını esirgemeyenler ve ölünün arkasına “iyi bilirdik” diyenlerin de mutluluğu hep daim olurdu.
Gerçek mutluluk çeşitliliğin yaratılmasımıdır?, yoksa mutlu olduğun anı yaşamak mıdır? Boğulurken gülebilirmisiniz?
Gülerken boğulabilirsiniz ama...
Sahte gülümsemeleri çıkarmak gerek hayattan bazen, sahte gülücüklerle bir hayatı tüketmek, gerçeğe dokunmak değildir, dokunamadığınız gerçekleri daha da artırmaktır sadece...
Bir gece yarısı soğutan donerken, içtiğiniz şarapta belki de dokunursunuz mutluluğa da o sezmez...
Sezmesi midir mutluluk, yoksa sizin onu hissetmeniz size yeterli mutluluğu verebilir mi?
Bazen....
Uykularınızdan uyanıp mı gerçekle yüzleşirsiniz yoksa uyurken yaptıklarınız mıdır gerçek?
Kimbilir...
Kör olmak mıdır görmemek?
Engelli olmak mıdır yürüyememek, diğerleri gibi düşünenemek?
Yoksa kör topal dünyamızda ne kadar kör olduğumuzu ancak gözlerimizin üstüne örtülen bir siyah karartı mı öğretecek bize?
Yürüyemediğimiz hem de bir adım bile atamadığımızı bilmek için engelli mi olmamız gerekiyor.
Nafile...
Engelli dünyamızın, engelsiz sanılan ırmağında, kürek çekemeyen gemi mahkumlarıyız aslında...
Herşeyi başarmakla, kinle, nefretle donattığımız vücudumuzun panzehirini annemizde bırakmışız doğarken, paraya tamah eden körler ve topallar olarak...
Gözyaşlarımızı da acınaksı iç dünyamıza armağan etmeyi unuttuk hep dışarı bıraktık, kendine olmayan...
Kalbimizi yokuşlara sürdük, inleyen nağmalerde hatırladık bazen...
Güçsüz ve kudretsiz...
Yani insanı evde bıraktık, dışarılara çıkarken...

Bu da Nazım’dan...
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...

1941, Sonbahar...

3 yorum:

  1. Eline sağlık gardaş. Çok güzel olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten ellerinize sağlık... Siz biraz daha iyimser bakıyorsunuz sanırım şu insanlık mevzusuna. Zira bence insanlık evde değil çok daha ücra bir yerlerde bırakıldı.. Ruhsuz, maneviyatsız, özünü kaybetmeye haiz robotlar misali yitirilenin farkında bile değiliz..

    Sevgiler.. Bala

    YanıtlaSil
  3. düşünmek insan olmaya yetmiyor...Belki de bazen/çoğu zaman akıl yerine yürek önde olmalı...

    YanıtlaSil