Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







19 Nisan 2011 Salı

24 Nisan İradesi!


Ah bu irade lafı öyle güzeldir ki, mukadderat gibi bir şey! Alnımıza yapışan ve hiç çıkmayan. Ne kadar zaman geçse de üstünden başka iradeler de ortaya çıksa, derenin altından değil sular nehirler de geçse unutulmaz.
O irdaenin yerinde yeller esse de bugün kutlanması ve hatırlanması gereken bir olgu...
Birbirimize o iradenin nasıl çarpıtıldığını 100.000 kez söylesek de “kutlamak gerek”. Neyi? Kuzeydeki “evet” iradesini, Kıbrıslı Türklerin çözüm arzusunu, oysa adanın birleşmediği bir tarih olarak zihinlerimizde acı bir yer etmesi yetmez değil mi? Biz kendi “evetimize” bayram yapa duralım onlar “ohi” günlerini kutlaya dursunlar, bir kısım insan da adanın birleşemediğine yanar dursun...
24 Nisan refernadum akşamı, konvoylar geçerken önümden neye sevindiğini anlamamıştım insanların! Kıbrısın kuzeyinde “evet” çıkarma başarısı, ülkemizi stratejik olarak “tayvanlaştıracağı” sevincimiydi yaşanılan, klasik bir seçim galibiyetimiydi yoksa kutlanan, ya da önümüze açılacak “altın kapılardan” geçişlermizmiydi sokaklardaki konvoyların anlamı...
Biz bunları kutlarken diğer taraf ise 1 hafta sonra başka kutlamalara hazırlanıyordu, AB üyelik saati geri geri giderken...
Çözüm ve AB vizyonunun yarattığı o müthiş devinimli dönemden sonra her iki vizyonun da gerçekleşmemesi, hayalkırıklıklarına sebebiyet vereceği yerde, davul zurnalı kutlamalar etrafı ışıklandırıken, o dönemim “sıradan” politikacısı Mustafa Akıncı sahte cenneti işaret ediyordu...
Pek tabii ki de Kıbrıslı Türklerin çözüm vizyonlarını savunmak önemli bir meşgaledir, ilk kez bu vizyon temelinde insanları buluşturmak önemli bir adımdır katılıyorum, ama sonuç alınamamış bir dönemi kutlamak bana pek de mantıklı gelmiyor.
Bir de ilkeli siyaset meselesi vardır, TDP geleneğinin CTP geleneğini 24 Nisan iradesini saptırmakla suçlaması; iradeyi hasır altı etmekle itham etmeleri sonrasında bu konuda her iki partinin de bir araya gelip aralarındaki bu meseleleri de huzura erdirdiklerini hatırlamıyorum, ama kutlama bazı gerçeklerle yüzleşmeden de yapılabilir bizim siyasetimizde herhalde.
CTP’li dostlar beni yanlış anlamsınlar, ben TDP’nin ya da başka partilerin CTP ile ortak etkinlik yapmalarını, konferans düzenlemelerine  hiç ama hiç karşı değilim, eğer bunların sonunda Kıbrıs Türk solu yeni bir kazanım elde edecekse ortaya ülke sorunlarını çözebilecek rasyonel eğilimler belirirse buna kim karşı çıkabilir ki?
Yani bu yazının öznesinde en azından Sn.Talat’lı dönemde bizi gerenler yer almadı, almayacak o iradeyi nasıl gergilediğimiz ve politikada nasıl kullandığımız da yer almayacak.
Ortada bu etkinlikle kurgulanan ve murat edilen siyasi kazanımları düşünmektir aslında biraz da beni endişelendiren, yanlışları yanlışla kazımak gibi,ve inan bana bu işbirliklerinin bu dönem geliştirilebilmesi bir tesadüf değildir, kurugulanan farklı siyasi oyunların bir yansımasıdır. Kim etken, kim edilgen bu oyunların içerisinde varın bunu da siz yorumlayın...
Kutlanacak birşey buluyorsak hala 24 Nisan’a dair, çok güçlü! günlermiş özlenen...
Öyle değil mi? Ya dün, ya dünya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder