Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







4 Ağustos 2011 Perşembe

Göbekli Sol olur mu?

Bir akşamüstü hasbelkader Birikim Özgür, Biray, Hüseyin Ekmekçi ve Özkan Yorgancıoğlu Derbeboyu’nda bir Kafe’de işten sonra oturuyoruz. Biray’la hafif CTP kurultay süreci esprileri yapıp Özkan Abi’yi bunlara alet ederken Birikim’in neden “idelojik” yazılar yazmıyorsun sorusu ile karşılaştım? “Nasıl?” dedim. Hani ben tüm yazılarımın ideolojik koktuğunu düşünüyorum ya, meğerlim Birikim ‘teorik’ demek istemiş. Ben yazılarımda sevmem fazla derin analizleri… Yazılarımı takip edenler bilir, bizim sağlam derinlemesine yazılarımız, parti içi eleştirilerde. Ben de bu yazımı teorik olarak “göbekli sol olur mu”ya çevirmeye karar verdim.  (Bu arada sanki CTP’deki seçim sürecine müdahil olmuşuz gibi bir izlenim oluşmuş olsa da yazının 4. kelimesinin altını çizerim!)
Memleketin yarısının devlet destekli orta-üst sınıfa ait olması ve bu tanımdan yola çıkarak ülkemize ait evrimsel bir sanayi dönüşümünü yaşamamış olmamız;  ideolojik yapısı zayıf, mücadelesini toplumdan “millet” olabilme ve adadaki varlığını bir etnik temel üzerinden var etme noktasıyla sınırlandıran ülke solunun, bugün yaşadığı evrensel boyutla yerelleşme noktasının maalesef kesişmediğini görebiliyoruz. Bizimkisi göbekli solculuk olarak yeni bir tanımlamaya da girebilir; ki bu tespite varmamdaki itici gücün Birikim’in genel yapısı olmadığının altını çizerim. Bu tanımın açıklamasına da bilahare girebilme umudunu taşımaktayım.
Yanlışsam düzeltilebilir, bu ülkede CTP odaklı güzel bir sol/sola ait kitabın yazarı Tufan Erhürman’ın ilk 120. sayfasında Kıbrıs’taki solun evrim süreci analizinde Türkiye’nin etkisini görmemek benim için çok şaşırtıcı bir gelişme idi. Artık 2. komünden beri süregelen tartışmaların hepsine bir çizgi çekecek olursak, dünya ekonomik örgütlenmelerinin nereye doğru gittiğini ve bizim ne aşamada olduğumuzu irdelemekte fayda var.
Para akışının artık kontrol altında tutulamadığı, sermayenin hem çok uluslu hem de akışkanlıktan “jelly” kıvamını aldığı günümüzde, parayı kontrol edemeden, ekonomik yapıyı inşa etme lüksünün kalmadığına inanlardanım. Bunun dışında emeğin kayganlığı da eklendiğinde ve bölgesel ağların kendi etki alanlarını genişletebilmek için akışkanlık alanlarını büyüttüğü bir devirde, hangi emeğin örgütlü mücadelesinden, hangi sermayenin kontrolünden bahsedebilirsiniz ki? Tutarlı olan, sanırım ki, zararsız akışkanlıkla düzenlenebilen bir kayganlığı sağlayabilmektir.
Küçücük bir adanın “büyük” dertlerinin fertleri bizler ise kendi ideolojik duruşumuzu (ana akımlardan bahsediyorum) adadaki çözüm ve çözümsüzlük ekseninde belirlemişizdir. Hal böyleyken, CTP’nin ciddi bir biçimde -1970’lerden Sovyet bloğunun dağılmasına kadar- örgütleyebildiği ideolojik kesim hep kısıtlı kalmış, bir tek CTP’nin değil dünyadaki sosyalist yapıların büyümemesi üzerine kurulu ideolojik propaganda Kıbrıs yerel politikası ile birleşince imkânsızı başarma stratejisine dönüşmüştür.  Kendi içerisinde birçok farklı fraksiyon  (bölüngü) barındıran TKP ise, farklı fraksiyonlardan içindeki hem baskın kesimlerin hem de sentezin yarattığı daha genele yayılabilen etkisi ile toplum nazarında daha ulaşılabilir bir yapı olmuştu.
Yurdum yapısı içinde ekonomik-politik temelli üretime dayalı bir toplum gelişiminin yaşanmayışı, gelişimin olduğu zamanlarda ise baskın hedefler ve ideallerin bu üretime dayalı toplum gelişimini elverişli kılmamasından mütevelli yukarıdaki tespitimin altını çizmek isterim. Peki, yaratılan nedir? Sermaye sınıfı penceresinde yaratılan veya var olan bir elit zümre, basit tarımsal üretimle yarı patron yarı işçi konumunda bir sosyal kesim ve orta-üst sınıfta kocaman bir kamu çalışanı olgusu… Bu denklemde size de bir şey eksik gelmiyor mu? Pek tabii ki işçi ve iş gücü. Bu denklemi tamamlayan iş gücü ise, 1974 sonrası adamıza tarım amacıyla getirtilen, sonra sermayenin iş gücü olarak kalıplaşan ve şu anda yaşamakta olduğumuz nüfus sorunsalı çerçevesinde değerlendirilen Türkiye’den buraya gelen-taşınan nüfus… 
Sol-Sol sentez, şimdilerde kendilerini sosyal demokrat olarak adlandıran CTP ve TDP (TKP – BDH) bu süreçlerde nasıl tutum izlediler? Nasıl evrildiler? Hangi tepkileri geliştirdiler? Günümüz değerleri ile ne ölçüde bağdaştılar? Bu bağdaşımda TC’nin buradaki etkisi nasıl oldu? Bunları da bu yazı dizisi çerçevesinde ele almaya çalışalım. Belki göbekli sol tanımını da açıklayabilmiş oluruz.
Şimdilik sağlıcakla.





1 yorum:

  1. Sayın ağabeyim!

    “Bıyığı yeni terlemiş eski tüfekler” olarak biraz is kokusuyla harmanlanmış anason ve ağzımızdaki kürdanlarla....

    takipçiniz...

    YanıtlaSil