Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







16 Ocak 2012 Pazartesi

Lefter ve Denktaş




Lefter Küçükandonyadis ve Rauf Raif Denktaş, aynı gün her faninin yaşayacağı ve tadacağı soğuk nefesle tanışan iki ayrı varlık.
Birisi futbolun ordinaryüsü, diğeri bana göre yakın tarihin ve 2000'li yılların başına kadar ki dönemin en önemli Makyevelist'lerinden biri. Bir toplumun siyasi tarihine 50 yıl yol vermiş, kimine göre büyük lider, kimine göre bir dönemin acılarının en önemli müsebbibi.
Biri etnik kökenine rağmen doğduğu topraklara aşık, eşini dostunu ve çevresini etnik kökeninin önüne koyabilmiş bir hümanist. Kıbrıs olaylarının acı Eylülünü yaşamış, acılarını kalbine gömen bir adam.
Diğeri her ne kadar başka etnik kökenlerden arkadaşları olabilse bile kendi etnisitesini her türlü değerin üstünde tutan, varlık sebebi kılan bir milliyetçi. Kıbrıs konusunda sabit ve değişmez fikirleri olan, pragmatizmin çok uzağında biri. Birçok acı yaşamış ve o acıları bir çok insanın hayatını karatabilecekken, o acılara göğüs germiş ve ona rağmane ayakta kalabilmeyi başarmış güçlü bir kişilik.
Diğer yandan Kıbrıs'ta bir federal bir çözüm onun hayatının anlamı manasında onda büyük yaralar bırakabilecek yılmaz da bir taksimci.
Esprili yanı onu sevmeyenleri bile etkileyen ama ciddi olduğunda onu sevmeyenler için kabus da olabilecek biri. Sendikacılarla sohbet edermiş gibi yapıp, seslerini teybin kasetine gizlice alıp TC elçiliğine de jurnalleyebilen biri. Başka bir gün ise sabahın köründe kalkmış köyün kahvesinin önünde kahveciden önce kahvehanenin açılmasını bekleyen sıradan da bir insan. Arabası ile Lefkoşa’da erken sabah yapanların karşılaşılabilecekleri bir kişilik. BM’de herhangi bir toplantıda kendi dilinden daha iyi başka bir dilde sunum yapabilen o oranda da his aktarabilen bir söylevi ve duruşu olan biri. Gel gör ki aynızamanda tartışmalı seçim galibiyetleri olduğuna da inanılan biri. Genel inanışta derin devletle işbirliği içerisinde hem Ziya Baba karşısında hem Eroğlu karşısında bugün kati yargı veremeyeceğimiz için “şüpheli” galibiyetleri olan da birisi.
Biri benden bu kadar deyip çekilebilecek biri, diğeri Türk ulusunun çıkarları ne gerekiyorsa onu o zaman yapabilecek biri.
Biri Kıbrıs'ta belli dönemlerin hem yargıcı hem savcısı hem de avukatı, yani hukukun TMT hukuku olduğu zamanların sorgulaması yapılmadan yaptırılmadan göçeni, diğeri 1974'de kendisini tartaklayan polis memurları için bile her ulusta bu tip insanlar vardır diyebilmiş biri. Yani biri yargılanmadan diğeri yargılamadan göçmüş.
İlkokuldayken Nimet nenem Denktaş’ın fotoğrafının altına resmimi koyardı, ta ki nenem bu diyardan göçüp gidene kadar. Liseye kadar da çizgisinden çok etkilenmiştim, ta ki tarihin okuduğum tarihle ilgisi olmadığını kavrayabilecek duruma geldiğim zamana kadar.
Bugünler Denktaş için her yazan “rakiplerinin bile saygıduyduğu insan” diye yazıyor. Dürüstçe konuşalım yok öyle bir şey aslında. Kişisel görüşlerinde birinin bu kadar saplanıp kalmasının çok da takdir edilecek bir yanı yok aslında. Bir de AKP'ye bile tek karşı çıkabilecek siyasetçi algısı var ki o da bence tamamen Kıbrıs sorunsalı bağlamında bir hezeyan.
Denktaş hayattayken belli bir kesim tarafından en çok yergi alan ve hatta çoğu zaman galiz küfürler edilen de birisi idi. Pek tabii bunun bazı nedenleri vardı, salt karşıt görüşte olduğu için kişiler “Rumcu" "bunlar bizi Rum'a yama yapacak” şeklinde toplum önüne linç edilmeye çalışıldığı ve ayaklları kaydırılşmaya çalışıldığı için di de. Rakiplerine kendisi saygı duymazdı ki Denktaş bey. Kendi gibi düşünmeyenler hep "vatan haini" oldular.Ayni zulümlerden geçmiş kişiler için ne kadar da ağırdır bunlar
1950’ler bitip 2000’lere evirildiğimizde Denktaş Bey hala orda kalmıştı, yani bugünün ihtiyaçlarının çok uzağındaydı. Bir görüşü ve duruşu olması günümüzü kaybetmesi anlamına gelmemeli insanın.
Ben saygıyı ebetteki benim gibi düşünmeyenlere de duyarım, mamafih beni yoketmek isteyenlere saygım ancak “rahmet” olur.
2 gündür kafamın orta yerinde bir sorudur gider. En basitinden mesela Denktaş sizce Lefter’i içten sever miydi?
Bana kalırsa bir Rum olmasına rağmen Türk milli takımında oynadığı için sempatiyle bakar laf etmezdi ama kendi etnisitesini reddeden hiçbir insan onun için bir rol model teşkil edemezdi.
Bir düşünün 1963'ten sonra Kıbrıs Cumhuriyeti milli takımını tercih eden bir Kıbrıslı Türkü Denktaş sevebilirimiydi?
Bu değil belki ama buna benzer kişiler bu diyarlardan kanlıca ve vahşice gitmedi mi? Sırf Cumhuriyete ve onun getirdiklerine inandıkları için bazıları ailesinin gözlerinin önünde vahşice ve kansızca bertaraf edilmediler mi?
Koca Lefter Türkiye'de yaşarken Yunan milli takımını seçse Fenerbahçe stadına heykeli dikelebilirimiydi? Yoksa Eylül olaylarının bugünlerde anılacak bir hikayesimi olurdu?
Benim penceremden iki farklı kişiliğin analizi ve bu iki göçüp giden insan için hislerim yukarda yazdıklarımdır.
Hiçbir ölüm güzel değildir. Lakin hiçbir ölüm kişileri tartışmanın önünde engel de olmamalıdır.
Yani benim açımdan mesele bu kadar yalındır…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder