Siyasal partilerin özellikle kendini “sol” sınıftan sayan
partilerin ki statükoya bulaşıp pişman olanları, statükonun yıkılması
gerektiğine inananları ve bu adada farklı bir gelecek mirasına sahip olanları
kapsar ortak bir proje geliştirmeleri için neyi bekliyoruz? Pek tabii ki bir de
dışarıda duran kendilerini bu sistemden uzak tutmaya çalışan bireyleri de buraya
katabiliriz. Tüm bunlar neyi bekler ortaklaşabilmek için? Yani çok klasik bir
söylem olacak ama pilav bittiğinde pilavı paylaşma derdi mi kalır, pilavın
sonuna geldik be dostlar? Kaşığınız kırılsın…
Şunu öncelikle belirtmemde fayda var, bu yazının öznesi
partiler olamayacak ama dönüp dolaşıp örgütlü yapıların mücadelenin içine girmesinin
kaçınılmazlığı hassasiyeti olacak.
Toplumsal dönüşümü ve bir toplumsal mutabakatı
gerçekleştirecek; sil baştan ülke siyasetine yön verebilecek, popülizmden
toplumu arındırmayı başarıp, toplumu bu gidişle yok olunacağına inandırabilecek
bir kadronun birleşip bir toplum sözleşmesi yapması için ne olması gerek?
Nasıl Annan Planı döneminde güçlerimizi ve hedeflerimizi
birleştirebildiysek bugün bu toplum sözleşmesinde de ortaklaşmayı
başarabilmeliyiz. Hem buna dünden daha çok ihtiyacımız olduğu gerçeğinden
hareketle. Biz toplumu buna inandıramıyorsak zaten bizleri toplum bugün
inandıklarına inandırmayı başarmamışımıdır? Biz bugünün anlayışını, bugünün
siyaset biçimini topluma uydurabilerek bir dönüşüm başaramayız. Toplumsal dönüşüm
için güçlü birliktelikler ve halk hareketlerini başlatabilmeliyiz.
Bu işin özünde devrin cefasını çekenlerin sefasını sürmeyecekleri
bir düzen yaratabilmek adına bunu başarmalıyız. Cemaatlerle tanışıyoruz,
paranın yeşili de giriyor, siyahı da giriyor bu ülkeye, nerden gelirse gelsin
boynumuzu eğip eyvallah diyoruz. Üretimi biçimlendirebilecek aygıtların
kontrolünün çok uzaklarındayız. Ekonominin tüm dengelerini bizim dışımızdaki
çevrelere havale etmişiz. Demokratik kültürümüzü en basitinden evrensel değil
geçmişimizden evirilmeyle tanımlıyoruz.
Ülke batıyor ve biz geleceklerimizi hep başka yerlerde ararken,
koltuk planlaması tiksinç gelmiyor mu size de? Biri işgal var diyor, diğeri
Türkiye’nin ada üzerinde askeri ve siyasi etkin kontrolü var diyor, bu mudur
engel ortaklaşmamakta? Ben çözüm diyorum
sen çözüm diyorsun, hepimiz bu çözümde Kıbrıs Türkünün de belirleyici bir rol
üstlenmesi gerek demiyor muyuz? Nüfus politikalarına
karşı ortaklaşamaz mıyız? Ekonomi politikalarında eğer günün sonunda en azından
adanın kuzeyinde söz sahibi olacaksak radikal tedbirleri birlikte alamaz mıyız?
Zümresel çıkarlarımızı geleceği şekillendirebilmek adına bir kenara atıp “hade buradan
başlayacağız” diyemeyecek miyiz, köy kahvelerinde birlikte bu toplum
sözleşmesini haykıramayacak mıyız?
Her şey bitti be dostlar, dükkeleremiz de her birimiz
birbirimizi yerken, bazılarımız aç kurtlar gibi gün gelecek devran dönecek
mısraları eskitirken, hayatın bizden çaldıklarının farkında değil miyiz?
Bırakalım artık o pis egolarımızı bir tarafa da yarın için
ne yapabilir onu tartışalım, bu ceberut devlet yıkılmadan geleceğimiz hep
kodeste, yarınımız hep arafta…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder