Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







12 Ocak 2012 Perşembe

Neyi bekliyoruz?


Siyasal partilerin özellikle kendini “sol” sınıftan sayan partilerin ki statükoya bulaşıp pişman olanları, statükonun yıkılması gerektiğine inananları ve bu adada farklı bir gelecek mirasına sahip olanları kapsar ortak bir proje geliştirmeleri için neyi bekliyoruz? Pek tabii ki bir de dışarıda duran kendilerini bu sistemden uzak tutmaya çalışan bireyleri de buraya katabiliriz. Tüm bunlar neyi bekler ortaklaşabilmek için? Yani çok klasik bir söylem olacak ama pilav bittiğinde pilavı paylaşma derdi mi kalır, pilavın sonuna geldik be dostlar? Kaşığınız kırılsın…

Şunu öncelikle belirtmemde fayda var, bu yazının öznesi partiler olamayacak ama dönüp dolaşıp örgütlü yapıların mücadelenin içine girmesinin kaçınılmazlığı hassasiyeti olacak.
Toplumsal dönüşümü ve bir toplumsal mutabakatı gerçekleştirecek; sil baştan ülke siyasetine yön verebilecek, popülizmden toplumu arındırmayı başarıp, toplumu bu gidişle yok olunacağına inandırabilecek bir kadronun birleşip bir toplum sözleşmesi yapması için ne olması gerek?
Nasıl Annan Planı döneminde güçlerimizi ve hedeflerimizi birleştirebildiysek bugün bu toplum sözleşmesinde de ortaklaşmayı başarabilmeliyiz. Hem buna dünden daha çok ihtiyacımız olduğu gerçeğinden hareketle. Biz toplumu buna inandıramıyorsak zaten bizleri toplum bugün inandıklarına inandırmayı başarmamışımıdır? Biz bugünün anlayışını, bugünün siyaset biçimini topluma uydurabilerek bir dönüşüm başaramayız. Toplumsal dönüşüm için güçlü birliktelikler ve halk hareketlerini başlatabilmeliyiz.
Bu işin özünde devrin cefasını çekenlerin sefasını sürmeyecekleri bir düzen yaratabilmek adına bunu başarmalıyız. Cemaatlerle tanışıyoruz, paranın yeşili de giriyor, siyahı da giriyor bu ülkeye, nerden gelirse gelsin boynumuzu eğip eyvallah diyoruz. Üretimi biçimlendirebilecek aygıtların kontrolünün çok uzaklarındayız. Ekonominin tüm dengelerini bizim dışımızdaki çevrelere havale etmişiz. Demokratik kültürümüzü en basitinden evrensel değil geçmişimizden evirilmeyle tanımlıyoruz.


Ülke batıyor ve biz geleceklerimizi hep başka yerlerde ararken, koltuk planlaması tiksinç gelmiyor mu size de? Biri işgal var diyor, diğeri Türkiye’nin ada üzerinde askeri ve siyasi etkin kontrolü var diyor, bu mudur engel ortaklaşmamakta?  Ben çözüm diyorum sen çözüm diyorsun, hepimiz bu çözümde Kıbrıs Türkünün de belirleyici bir rol üstlenmesi gerek demiyor muyuz?  Nüfus politikalarına karşı ortaklaşamaz mıyız? Ekonomi politikalarında eğer günün sonunda en azından adanın kuzeyinde söz sahibi olacaksak radikal tedbirleri birlikte alamaz mıyız? Zümresel çıkarlarımızı geleceği şekillendirebilmek adına bir kenara atıp “hade buradan başlayacağız” diyemeyecek miyiz, köy kahvelerinde birlikte bu toplum sözleşmesini haykıramayacak mıyız?  
Her şey bitti be dostlar, dükkeleremiz de her birimiz birbirimizi yerken, bazılarımız aç kurtlar gibi gün gelecek devran dönecek mısraları eskitirken, hayatın bizden çaldıklarının farkında değil miyiz?

Bırakalım artık o pis egolarımızı bir tarafa da yarın için ne yapabilir onu tartışalım, bu ceberut devlet yıkılmadan geleceğimiz hep kodeste, yarınımız hep arafta…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder