Merhaba

Hep zor olmuştur benim için selamlama, kime ve ne için ya da hangi samimiyetle? Sıkılgan bir merhaba demek çok bir anlam taşımasa da merhaba... Belki biz bize yazıp okuyacağız, belki de buradan kişisel duygularımı burayı bilenlerle paylaşacağım, o yüzden önce kendime merhaba...







9 Ocak 2013 Çarşamba

Ruhun Bedeni…


Bize beni anlatabilecek bir cümle duymadım daha, bana ise kendimi anlatabilecek cümleler kurdum hep yatmadan uykuya iki kala, sabah uçsunlar gitsinler diye, sabah yattığın yerden kalkıp yüzümü yıkamaya gideceğimi bildim diye, hep bana beni o saat anlattım dağılıp gitsinler diye.
Gözlerimin içindeki manayı önce ben aradım onlar anlamdan önce varsa bir yanlışı bulup çıkarayım istedim onlardan önce…
Kimseye göstermediğim ruhumu ara ara açtım bakmak istedim öylesine orda mı diye, yavaşlatılmış filmlerde bir soğuk kış gecesinde yavaşlatılmış görüntülerde baktım kendime, çok bencilce, biri onu görecek diye, sabah hızlandırılmış görüntüye nasıl olsa bakarlar belki diye…
Yalnız gecelerin öyküsünde yakalanan beni, ertesi günden hep ayıkladım kimseler görmesin diye, zaten yakalandığım andan sonrasına da iki cigaralık ömür biçtim, ta ki bir gülümseme görene….
Karmaşadan çıkarıp ruhumu serdiğimde, elekte kalanları un ufak etmeyle geçirdiğimiz bu sayısız “hiçbirşey” emeği, dökseydine dönüştürmekten de çekindi, hâlbuki arta kalan iki gramdı gerçek olan…
Nafile bekçiliği hasretlere tutsak mı ettim, yoksa hasretleri nafile bekçiliğine mi bunu bile çözmeyen “ruh” karmaşanın tam da orta yerinde “işte burada” diyordu, yüzünde gülücüklerle kalbinde batan iğnelerin alışılmışlığı ile…
O hali perişan; ruhu yatan, kalbi duran, emeği ellerde bitap, kendine acırken “doğru” bildiklerinde bir kar ortasında kıçı çıplak dımdızlak, o kadar ki perişan yanında duran mantoya uzanmaktan yorgun, çok mu yaralıydı ki “sapasağlam”?
Kafası güzel bir Pazar akşamüstünde şaraplarla açan, haykıran, koşan, oynayan ve hatta çok salakça olacak ama bir insan gibi yorulan, “çık ortaya ne olur yaralarım iyileşsin diyen” bir şarkıya avaz avaz eşlik eden “o” bize çok mu uzaktı ki, ben bizi bu kadar uzakta aramışım? Benim olduğumda yerde “biz” olmayacağını unutarak, bir Pazar akşamüstünde kafası güzel bir halde…
O kadar derinde bir yerlerde ki, kova ile çekip çekip yorgun düşen birinin ruhunun “bedeni” ile dalga geçmesi gibi…
O hali perişan…









1 yorum: